Bugünün Türkiye’sinde gençler, teknolojinin dilini ana dili gibi konuşuyor. Yazılımdan yapay zekâya, oyun geliştirmeden dijital tasarıma kadar her alanda kendini ispatlamaya çalışan bir kuşak var karşımızda. İmkânsızlıklar içinde, internetin ucundan tutup dünyaya açılan gençler… Kimi gece yarısı YouTube’dan kod öğreniyor, kimi sabaha kadar bir mobil uygulama tasarlıyor. Onlar üreten, sorgulayan, araştıran, bağlantı kuran bir kuşak. Ama her şey bu kadar parlak mı?
Hayır. Onlar, geçmişin yanlış ekonomik politikalarının faturasını ödeyen sessiz bir çoğunluk. 80’lerde, 90’larda "devlet memuru olsun da sırtı yere gelmesin" anlayışıyla büyümüş, üretim yerine ithalata dayalı ekonomiyle günü kurtarmayı seçmiş bir kuşaktan devraldılar bu ülkeyi. Bugün, 3 kuruşluk maaşla geçinemeyen emeklilerin değil, milyonluk makam araçlarında tasarruf dersi verenlerin yarattığı bir çöküşten söz ediyoruz. Üniversite mezunu gençlerin yarısı işsiz; çünkü geçmiş kuşak, üniversiteyi prestijli kıldı ama istihdamı düşünmedi. Onlar varlıkta gençlere yokluğun erdemini anlattılar maalesef...
Yaşlılar “gençlere siz yozlaştınız” derken, gençler bu ülkeyi geleceğe taşımanın yollarını arıyor. Ama aynı zamanda “Bu ülkede bir gelecek var mı?” sorusunu da sormaktan kendilerini alamıyorlar. Çünkü birikimi betona, tasarrufu oy sandığına yatıran bir sistemin mirasçıları onlar. Gençler artık gitmek istiyor, ama sadece ülkeden değil; anlayışsızlıktan, liyakatsizlikten, kayırmadan, umutsuzluktan da kaçmak istiyor.
Yine de yılmıyorlar. Her şeye rağmen yeni fikirler üretmeye devam ediyorlar ve edecekler de. Çünkü bu ülkenin umudu hâlâ onların ellerinde. Onlar susturulan değil, konuşan; ezilen değil, direnen; geçmişe saplanıp kalan değil, geleceği kodlayan bir nesil ve bu nesil inanıyorum ki daha adil ve liyakata dayalı bir ekonomik bir sisteminde yeni teknolojik imkanlar ile er ya da geç inşa edeceklerdir.
Türkiye'nin geleceği, gençlerin ellerinde şekillenecek. Onların azmi, yaratıcılığı ve kararlılığı, ülkemizi daha adil ve sürdürülebilir bir yarına taşıyacak.