Değerli okuyucularımız, herkese dua ve selamla yazıma başlıyorum.
Gerçek olan şu ki, bizler bu toplumda yaşarken olaylara objektif bakabilme ve hakkı, hakkıyla doğru adrese teslim etme yetimizi, yani duyu organlarımızı kaybettik. Ülke olarak, millet olarak neyin bizim için doğru, neyin yanlış olduğu konusunda tam bir idrak sahibi olamadık. Genel geçer doğru ve hakikat tabusu; menfaat ve kişisel çıkar sarmalında zaman tüketirken, gerçek hissiyat ve hakikat analizlerimizi dışa vurmakta hep geride kaldık.
Gerçekler ve hakikatler; ülkenin ve içindeki insan kitlelerinin sadece dillerinde yer bulurken, niyet ve gönül duyguları içten bir kabullenme ve saf bir niyetle bir türlü buluşamadı. Kalbimiz ve ağzımız bir olmayınca, gerçekleri içimize, sahte niyetlerimizi ise dışa saldık. Gerçek bir niyetle örtüşmeyen eylem ve düşünce dünyamız, her gün biraz daha yaşamlarımızın her evresine alacakaranlık bir iklim getirmektedir.
İşte toplum olarak, millet olarak asıl kırılmayı burada yaşadık. Sancılı ve bir türlü düzelemeyen A’dan Z’ye tüm hayatlarımız, maalesef yara aldı. Hep bireysel arzu, çıkar ve isteklerimizin hizmetinde bir anlayışın bireyleri olarak; genele, doğruya, hakikate taraf olamadığımız için, gelişen ve huzurlu bir toplum olma umudumuzu da kaybettik.
Bu sarmaldan bir an önce kurtulmalıyız. Her şeyin hakkını sadece menfaatimiz için değil, gerçekten hak edene teslim etmek niyetiyle hareket etmeliyiz. Ağız ve kalp bir paralellik içinde hareket etmeli; gerçek bir niyet, hayatlarımızın her evresine kök salmalıdır. Yanlışların, çıkara dayalı bireysel ilişkilerin; “Yeter ki gelsin, nereden gelirse gelsin” anlayışındaki kör ve sığ düşünce ile niyetlerden kurtulmamız şarttır.
Bir zengini seviyoruz, fakat onun parasından dolayı seviyoruz; kişiliği, doğruluğu, ahlakı bizim için önemli değil. Bir siyasi partiyi, bize sağladığı bireysel kazanç ve faydadan ötürü seviyoruz; fakat ülke genelinde, içinde yaşayan toplum için doğru mu, yanlış mı bir yönetim anlayışı olup olmadığını önemsemiyoruz.
Elbette bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün. Kısacası, hayatlarımız ve yaşantılarımız; özle, hakikatle ve doğrulukla örtüşmediği sürece, güvenli bir insanlık ve arzu edilen bir gelecek vaat etmemektedir.
"Kulun kalbi doğru olmadıkça, imanı da doğru olmaz! Kulun dili doğru olmadıkça, kalbi de doğru olmaz! Komşusu zarar ve eziyetinden emin olmadıkça da kişi cennete giremez!"
Ağızdan çıkan söz, kalple örtüşmelidir.
Hayatın anlamı ve manası, gerçek bir hakem olmakla ve saf bir niyete taraf olmakla vuku bulur. Doğal olmayan bir niyet; topluma, insana ve zamana büyük bir israftır.